24 Aralık 2014 Çarşamba

UYGURLAR VE HUNLAR





Uygurlar, cok eski zamanlardan beri Tanrı Dağları ile Karakum Dağları arasında kalan Tarım havzasında ve yine Tanrı Dağları ile Altay Dağları arasındaki Cungar havzası, İli Vadisi, Irtış nehri ile Baykal Gölü arasındaki topraklarda: Güney Sibirya'da şimdiki Moğolistan sınırları içindeki Selenge, Orhon, Tola ve Korulun (Kerulun) nehirleri civarında, Gansu'da (Kansu) ve bugünkü Shan-si ve Shen-si eyaletlerinin kuzey bölgelerinde yaşamışlardır.

Orta Asya, en eski zamanlardan beri Uygurların ana yurdu olmakla beraber, aynı zamanda dünya medeniyetinin de altın beşiklerinden biridir. Bu yüzden tarihçi Morgan "Dünya medeniyetinin anahtarı Tarım Havzasına gömülmüştür, bu anahtar bulunduğu zaman dünya medeniyetinin sırrı açılacaktır." demiştir.

Toplam 1.600.000 km2 yüzölçümüne sahip Doğu Türkistan, yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle dünyada çok nadir bulunan uranyum, radyum gibi kıymetli tabii zenginlikler, petrol ve kömür yatağıdır. Tarım Havzası ve Cungar Havzasının çok eski zamanlarda büyük iç deniz olduğunu, dağların ve eteklerinin gür ormanlarla kaplı bulunduğunu araştırmalar sonucunda öğrendik.
Vaktiyle Tarım vahası civarında yaşayan atalarımızın bir kısmı Altay dağlarına muhaceret ederek bugünkü Moğolistan ve Baykal gölü çevresine yerleşmişlerdir. 840 yılında Moğolistan'dan Doğu Türkistan bölgesine göç Doğu Uygurların aslında bundan 8000 yıl önce Tarım havzasından Moğolistan ve Baykal Gölü taraflarına göç eden ecdatlarımınızın torunlarıdır.

Sekiz bin yıl önceki büyük göçte, Tarım havzasından yola çıkarak Ladak yoluyla kuzey Hindistan'a göç eden ecdatlarımız, Hindistan'ın asıl yerli halkı sayılan Dravidlerle birlikte Hindistan medeniyetinin şekillenmesine büyük ölçüde katkı sağlamışlardır.

Arkeologlar 20.yüzyılın 20.yıllarında, İndus nehri vadisindeki Harappa (bugünkü Pencap eyaletinde), Muhenjo-daro (Sind eyaletinde) gibi eski şehir harabelerinde yaptıkları araştırmalarda , Orta Asya Türk tipine ait, saçları iple bağlı bir heykel buldular. Bu heykel sekiz bin yıl önce Tarım havzasından Kuzey Hindistan'a göç eden ecdatlarımızın, Aryanilerin Hindistan'a göç etmesinden binlerce yıl önce bölgenin yerli halkı Dravidlerle birlikte yaşadıkları döneme aittir.

Sincan (Xinjiang) Sosyal Araştırmalar Akademisi araştırma merkezi, 1971 yılında Könçi nehrinin civarındaki eski bir mezardan bir kadın cesediyle bir çocuk cesedi bulmuştur. Nankin Üniversitesi Coğrafya Fakültesi, karbonlama usulüyle bu cesetlerin bundan 6412 yıl önce defnedildiğini tespit etmiştir. Bu haber Halk Gazetesi'nde yayınlandıktan sonra, Sincan (Xinjiang) Gazetesi'nin 24 Şubat 1981 tarihindeki Uygurca sayısında da neşredilmiş ve şu yorum yapılmıştır.

"Bu cesetler, toprak seviyesinden biraz yüksekte bulunan kum tepeleri kazılarak çıkarılmıştır. Mezarın iki başına birer ağaç yerleştirilmiş ve ağaçların uçları toprağın üstüne çıkmıştır. Mezar dik olarak kazılmış, cesetler sağ tarafa doğru yatırılmış, üzerine ağaç latalar konulmuş, lata üzerine koyun derisi ve kamış hasır örtülmüştür. Cesetler kaba yün kumaşlara sarılmış olup, kadın cesedinin başına yün kalpak giydirilmiştir. Uzun sarı saçları omzuna kadar uzanan kadın iri gözlü, uzun kirpikli ve dik burunludur.... Cesetle birlikte gömülen eşyalar içinde, çok güzel örülmüş kamış bir sepet vardır ve sepetin içinde bitki tohumları konulmuş, fakat bu uruklar zamanla toz olmuştur. Çocuğun cesedinin yanındaki kamış sepette ise buğday taneleri bulundu."

Bulunan bu iki ceset, 8000 yıl önce yaşanan büyük göç sırasında, bulundukları toprakları terk etmeden önce Tarım havzasında hayatlarını devam ettiren atalarımızın etnik özelliklerinin ve uygarlığının araştırılmasında oldukça önemlidir.

Tarım havzasının eski yerli halkının sarı ırka veya Aryanilere (MÖ.1700 yılları civarında İran'dan gelerek Hindistan'a göç eden halk) mensup olmadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü burada yaşayan yerli halk Uygurların atalarıydı.

Yakın zamanlarda Tarım havzasındaki bazı yerlerde (Könçi nehri, Çerçen ve Çarkılık civarları) bulunan mezarlarda defnedilen kişilerin (erkek veya kadın) tamamı başları doğuya, ayakları batıya gelecek şekilde konulmuştu. Bu ne anlama gelebilir?

Ecdatlarımız, en eski dönemlerde şamani inanca sahiptiler. Şamanlar genelde güneşe, aya, göğe, yer ve su ilahlarına inanırlardı. Şamanların bu tür inançları gereğince ecdatlarımız çadır kapılarını güneşin doğduğu yöne koyuyorlardı. Türk ve Doğu Uygur kağanları (Orhon Uygur Hakanlığı) , bazı törenlerde yüzünü güneşe çevirip oturuyor ve dokuz defa eğilip selam veriyorlardı. Hatta kağanların adları da bu tür gelenekleri yansıtmaktadır.

Örneğin Orhon Uygur kağanlarından Çundi-han'ın lakabı ;
Kün Tengride Uluk Bolmış Alp Küçlük Bilge Kağan'dı.




Uygurlar
Turgun Almas (1924-2001) Kaşgar
Selenge Yayınları, 2013
Bu eser yayınlandıktan sonra Çin hükümeti tarafından tüm eserleri yasaklandı ve ağır siyasi baskılara maruz bırakıldı.







"1972 yılında şimdiki İç Moğolistan'ın Ordos yaylasındaki Arust bölgesinde, içinde çok değerli altın ve gümüş uygarlı miraslarının bulunduğu Hunlara ait mezarlar ortaya çıkarıldı. Bu altın eşyalar arasında üst tarafına yine tamamıyla altın bir şahin suretinin kondurulduğu altın bir taç vardı. Şahin, aynı tacın yan tarafında iki kurdun iki kuzuyu ısırmalarını seyrederek uçmaya hazır vaziyette nakşedilmişti. Çinli arkeologlara göre bu taç MÖ.7.yüzyıla aitti. Bu taç üzerindeki tasvirler, Hunların kurdu çok sevdiklerinden başka, milattan bin yıl önce madencilikle uğraştıklarını da göstermektedir."





Bunlar son derece nadir altın ve gümüş, toplam 200 adet olduğunu 2000 yıl önce emanetler Hun Kralı, altın kartları, kaplan ısırması öküz, kaplan koyun sahne yemek ana türlü gibi bir kuş, vahşi hayvandır. Özellikle atlar, sığır, koyun, kuşlar desen Reflect, ama aynı zamanda böylece kaplanlar, kurtlar ve vardır. Hunların bu arkeolojik geçmişi çok nadirdir. 
Kartal bu Hunlar en iyi temsil eden sanat hazineleri emanetler ile süslenmiş altın taç. İki bölümden üst Golden Delicious ve Golden Delicious kartal oluşur. Taç yüksekliği 7.3 cm bant uzunluğu 30 cm, çevresi 60 cm ağırlığında, 1394 gram. 
Golden Delicious taç ayrılır ve taçlandırılmıştır. Crest, desen yarımkürede ısırma hangi kabartma dört kurt ve koyun, dört tekerlekli açı kompozisyonu üzerinde. Sanatsal bir kartal standı üstüne yarımkürede taç , şekil bakan yok. Fırtınalı ısırma resim bakan tüm kartal tepe oluşturmaktadır.
Hem yukarı ve grubun ön aşağı, altından yapılmış bir döküm Lezzetli. grup sol ve sağ kulak yakın bölümünün, her iki ucu Tiger, tekerlek açı koyun ve kabartma desen, dekoratif halat hatları diğer ana bölümünü yalan atlar Crouching yapılmıştır. 
Bu sadece bulundu kadar bizim Golden Delicious süsler tarafından " Hu tacı " . Orta Ovaları, kırmızı sülün uzun kuyruk taç üzerinde kartal içine Savaşan Devletler ZhaoWuLingWang Hu Fu sürme ve çekim Hu taç beri. Bu kret hizmet askeri ataşe olduğunu. Attila Tarawa generaller kartal şeklindeki süsler Attila Golden Delicious veya şefleri kret olmalıdır görülmektedir. ..(google çeviridir) LİNK







"Telelerin en büyük grubunu oluşturan Uygurlarla..."
"Dokuz Tele ailesinin (Toguz-guzlar yani Uygurlar)..."
"Telelerin ataları Hunların torunlarıydı, ve gerçekten de Telelerin dilleri Hunların diline oldukça yakındı."...
.
Kıpçaklar
Sercan M.Ahincanov
Selenge Yayınları,2009
















İÇ MOĞOLİSTAN DA 1400 DEN FAZLA 
TÜRK KAYA RESİMLERİ - SAKA/HUN DÖNEMİ






HUN DÖNEMİ 





MÖ.1900-1700 Doğu Türkistan'da Kurganlar.
The Adunqiaolu Relic Site and Tombs in Wenquan county 
of the Xinjiang (Sincan) 
Uygur- East Turkestan
Tombs in EAST TURKESTAN (West China's Xinjiang Uygur autonomous region) 
date back to 1900 to 1700 BC and belong to the Bronze Age. 
Three connected houses and nine slab-stone tombs.
Uygurs are Turkish Tribe. 
Their ancestors are the grandchildren of the Hun Turks.





















...Bu freskler kültür tarihi bakımından olduğu kadar realizm'leri dolayısiyle, ırk anthropolojisi bakımından da ilgi çekicidirler. Resimler, Turanid ve Önasya tipi özelliklerini açık aksettirirler. (A.von LeCoq, Bilder-Atlas 9). Bu hususla ilgili sözlerin iktibasını layık bulmaktayız:

"Resmi yapılan şahısları ferdi olarak gösterme gayreti göze çarpar. Şu halde onlar gerçek portre tanzim etmektedirler. Bu ilk defa Türk duvar resimlerinde görülür” ....

...Aslında Uygur yazısı, aynı işaretlerden ibaret rünik yazıya uygun Türk yazısı olmayıp, bitişik harflerle akıcı yazı sistemine dayanan Sir-Sogd menşeli yazı idi. Bu yazıyı daha sonra Moğol ve Mançu’lar da almışlardır. Zamanımıza pek çok Uygur arşiv malzemesi de kalmıştır. Bunlar arasında bir küçük bahçenin kiraya verilişi gibi az önemli olanlar da vardır. 

Yazıya geniş kitleler vakıf oldukları gibi, kullanılan hukukî tabirlerden de çoğunluk haberdar idi. Von Le Coq’a göre, "O zamanki Avrupa’ya kıyasla Uygur’lar bu sahada da üstün idiler. Acaba o zamanki kaç Avrupa’lı kale beyi, elyazısı ve uygun hukukî ifadelerle bir mukavele tertip edebilirdi? Halbuki Uygur’larda bir köylü, esnaf buna muktedirdi. Hukukî formüller ve kânunlar ise yüksek derecede gelişmiş, iyi tanzim edilmiş hukuk tatbikatına tanıklık ederler” (Turan, 1918, 452).

Arşiv için kullanılan yazı malzemesi umumî olarak kâğıt'tır. Çinde M.S. ilk yüzyılda kâğıdın, sellülozdan paçavra cinsi ince perdahlı kâğıttan tuvalet kâğıdına ve kâğıt peçeteye kadar her çeşidi kullanılmakta idi. Bundan ötürü tabiatiyle Uygur’lar Avrupadan yüzyıllar önce kâğıdı biliyorlardı. 

751. yılındaki Atlah savaşında ele geçen esirlerden Araplar, kâğıdın ne olduğunu öğrendiler ve Semarkant'da kâğıt değirmeni (imalâthanesi) kurdular. Buradan Arap’ların batıdaki kutbu Sicilya ve İspanyada, daha sonra XI. yüzyılda Avrupa Hıristiyan âleminde kâğıt imâli başladı.

Kültür yayılışının ikinci yüce aracı olan kitap basma az bir gecikme ile aynı yolu takip etti. Matbaanın mucidi Gutenberg veya Conter olmayıp onlar ancak geliştiricilerdir. 

Matbaa yüzyıllar önce Çin’de, Kore’de ve bizim için önemlisi Uygur’larda bilinmekte idi.

Blok baskısının batıya yayılmasında Uygur’ların büyük rolü vardır, en eski müteharrik tipte harfler Türkçe için kullanılmıştır.

Moğol’ları medenileştiren de Uygur’lar olmuştur. Moğol fâtihleri. Uygur yazısını aldılar, diplomatik dil uzun müddet Uygurca idi. Güyük han (ölümü 1248) papa ile Uygurca muhabere etti. Moğolların diplomatları da Uygur’lardan, kısmen Kereiflerden ve Öngüt’lerden idi.

Uygur’lardan elçiler Roma’da, valiler Çin’de ve Bağdad’da, mürebbîler Çingiz ailesi içinde, bilginler Tebriz’deki Moğol sarayında ve mühendisler Moğol ordularında (Meselâ; Kubilây ordusunda 1268’de güney Çin’de) vazife gördüler.

Doğu ve batı kültür unsurlarının birlikte yaşadığı ondan sonra aslâ görülmedi. 

Kültürlerin yayılışında aracılık yapan Uygur’lar, Türklük camiası içinde umumî medenî tekâmül bakımından mümtaz bir unsur idi.



TÜRK DEVLETİNİ DOGUDA YAŞATANLAR:
UYGURLAR
TARİHTE TÜRKLER - LASZLO RASONYİ 


E b e r h a r d’a göre “ (Liü Yüan 4, 32) Wei sülâlesi ortadan kalktıktan sonra da Çin'de Türk kanı karışmıştır. Su (580-618) hatta T'ang (618-907) sülâlesi kısmen Türk menşelidir.”

HUNLARIN EN YAKIN HALEFLERİ:
T'O-PA’LAR, SABİRLER, AVAR’LAR
TARİHTE TÜRKLER - LASZLO RASONYİ