27 Ekim 2017 Cuma

Türk Mezar Kültü ; Kurgan




Pazırık kazılarında görüldüğü üzere; İskitlerde hem yakma hem de gömme gelenekleri birlikte görülür. İskitlerde bu geleneklerin varlığını Herodot belirtmektedir. Bu iki geleneğin Göktürklerde de varlığını Çinliler, (628 yılı dolayları olayları için) dile getirirken “bir zamanlar ölülerini yakma alışkanlığında olan Türkler, onları şimdi toprağa gömüyor ve onlara mezar dikiyorlar” demektedirler.

Çin yazılı kaynaklarında Göktürklerin ölüm gelenekleri ile ilgili birçok detay bulunmaktadır: 

“İçlerinden biri ölünce, cesedi çadıra konuluyordu. Ölen kimsenin çocukları, kadın erkek bütün akrabalarının her biri birer koyun ve at kesip, kurban olarak çadırın önüne koyuyorlardı. Sonra, atlarına binerek, çadırın çevresinde yedi kez dönüyorlar, çadırın önüne geldiklerinde ise bıçakla yüzlerini yaralıyorlardı. Sonra herhangi bir gün belirliyorlar ve o gün ölen kişinin atını, elbiselerini, kullandığı eşyayı, cesediyle birlikte yakıyorlardı. Sonra, bunları uygun bir zamanda toprağa gömmek üzere, küllerini topluyorlardı. Eğer biri, ilkbahar ya da yaz ayında ölmüşse, çimenlerle ağaçlardaki yapraklar sararıncaya kadar bekleniyordu, şayet sonbahar ya da kış aylarında öldüyse, bitkilerin tohumlanması ve açma mevsiminin gelmesi gerekiyordu. Sonra bir çukur kazılıyor, içine küller gömülüyordu. Defin günü akrabalar yine ellerinde kurbanlarıyla geliyorlardı, mezarın etrafında dönerek yüzlerine bıçakla çizik atıp yaralıyorlardı. Defin töreni de tıpkı ölüm günü yapılan törene benziyordu. Gömme işi bitince, üst üste dizdikleri taşlardan bir “hatıra direği” yapıyorlardı, taşların miktarı, ölen kişinin öldürdüğü insanların sayısı kadar oluyordu. Sonra kurban kestikleri bütün koyun ve ataların kafalarını taşlardan yapılmış direğin tepesine asıyorlardı.”.

I. Göktürk Devleti’nin Çinliler tarafından işgal edilip yok edildiği ve Türklerin esir edilerek Sarı Nehrin güneyine yerleştirildikleri sırada Türk Kağanı Hieli(İl Kağan)’nin ölüm törenini anlatan bir belgede ölüm tarihi, mezarın yeri ve şekli hakkında biraz daha fazla ayrıntı bulunmaktadır:

“8. yılda (634) Hie-li öldü. İmparator onu ölümünden sonra Kue-i (doğru yola geri dönmüş olan) prensi ilan etti ve ona ölümünden sonra Huang adını verdi. Onun kullarına onu gömmelerini emretti. Adetleri uyarınca cesedi yaktılar ve Pa Nehri’nin doğusunda bir höyük yaptılar” (29).

Bu olaydan kısa bir süre sonra esaret günlerinde, Çinlilerin kağan olarak Türklerin başına atadığı Hie-li Kağan soyundan A-şina Sse-mo (Ssu-mo), imparatordan rica ederek, Çin sarayındaki şiddetli muhaliflere rağmen, Sarı Nehrin kuzeyindeki eski yurtlarına yerleştirmeyi başarmıştı.

Bu olaydan söz eden Çin belgesinin devamında Türklerin yerleştirildiği coğrafya hakkında daha detaylı açıklamalar: Bölgenin kuzeyinde çöl ve Sie-yen-t’o halkı var. Anlatılan bölge şimdiki Gobi Çölü olarak bilinen Ordos bölgesi olup, Çin yönetimindeki İç Moğolistan olarak bilinen coğrafyadır. Son yıllarda gündeme gelen “Türk Piramitleri” adı ile söz edilen anıtların bulunduğu bölgedir. Çin kaynaklarında imparatorun Sse-mo ile diyalogunda şu şekilde dolaylı bilgiler bulunmaktadır:

İmparator,“...Ebeveynlerin mezarları (Sarı) Nehrin kuzeyinde bulunuyor. Şimdi sen eski çadır sarayına (otağ) dönüyorsun, bu nedenle seni yola çıkarken teselli etmek için bir ziyafet veriyorum.”

Daha sonra nehrin kenarına bir sunak kurulur ve Sse-mo’ya mazbatası ile birlikte davul ve sancak verilir. Sse-mo, 100 binden fazla adamı, 40 bin askeri ve 90 bin atıyla Sarı Nehri geçerek Ting-sianç’eng kentini kurmuştur. Ancak imparatora eşlik ettiği bir seferde bir kaza oku ile yaralanır, başkente dönünce de ölür. Ölümünden sonra imparator ona bir takım ordu bakanlığı başkanı ve askeri vali gibi unvanlar vererek, bir mezar yaptırır. Bu mezarın yapılış şeklinin anlatımında; bölgedeki mezarların mimarisi hakkında da ip uçları bulunmaktadır: “..mezar, Po-Tao-şan Dağı’nın bir kopyası olarak inşa edildi ve Hua-çov’da bir mezar taşı dikilerek üzerine gösterdiği hizmetler yazıldı”denilmektedir.



Prof. Dr. Hasan BAHAR
Avrasya’da Ölüm ve Türklerde Mezar Kültürü
SÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
(29) Mau-Tsai 2006:276: Bu belgenin devamında, Hie-li’yi çok seven bir yakının intihar etmesi üzerine, Çin İmparatorunun duygulanması ve emri ile onun da Hieli’nin mezarının yanına gömülmesi; aralarındaki dostluğun bir taş kitabeye yazılması emrinden söz edilmektedir. 







"Göktürkler döneminde Kıpçak boylarının bir kolu olan Aşinalar’a ait olduğu düşünülen mezarda, gömülen hakanın cesedinin de yakılmış olduğu anlaşıldı. Ahşap bir tabuttaki 80×30 santimetrelik bir kutuda, 
hükümdarın yakılan cesedinin külleri bulundu." 
Ötüken Ormanında Göktürk Kağan Mezarı/Kurganı



"Tarihçilikte Kurgan diye bilinen kültürün ön-şekli olarak kabul edilen ve bugüne kadar kökenleri pek çok tartışmaya maruz kalmış Seredniy stoh ve Yamnaya kültürlerinin yaratıcıları hususunda hakim olan bilimsel yargının onların bir Hint-Avrupa menşeine sahiptir görüşünü benimsemesine karşın gerçekte bu halkın etnik aidiyetleri çözülmüş olmaktan uzaktır. Bu çetrefilli meseleyi başka bir açıdan değerlendiren Stetsyuk kendi araştırmaları neticesinde sözkonusu kültürlerin asıl sahiplerinin Türk dilli halk olduğu sonucuna varmıştır. Bu makalede yazar bahsolunan kültürlerin en göze çarpan özelliklerine çok fazla ayrıntıya girmeden, yüzeysel bir şekilde değinmekte ve yazar, kesin bir şekilde Türkler’e atfettiği her iki kültürün ışığında Türk türeneğini Kuzey Karadeniz bozkırlarına yerleştirmektedir."
Valentyn Stetsyuk /Ukrayna



"Kurgan yığıntısının altında hayvan eşliğinde kremasyon gömüsü yapılmıştır"
Prof.Dr.Yaşar Çoruhlu



Kurgan Culture is Turkish







"Beşiktaş’taki metro kazısında tarihi değiştirecek bir keşif yapıldı. Eski Türk ve Altay kültürüne ait 
3 bin 500 yıllık kurgan tipi 35 mezar bulundu." 
25.10.2017, basın



"Mezarların olduğu bölgeyi öğrencileriyle birlikte gezdiğini dile getiren Prof. Dr. Şevket Dönmez, "Eylül ayında bölgeye gittiğimde bu mezarların kurgan tipi mezarlar olduğunu anladım. Kurgan türü mezarlarda gömünün üzerine toprak ya da taş yığılarak bir tepecik oluşturulması. Bu tür mezarların İskit ve Türk halklarında kullanılmış olduğunu Ekim ayında bir tarih dergisinde dile getirmiştim. Dün ise bir gazete yazarı bu mezarların Türkiye'deki ilk Türk mezarları olduğunu yazdı. Ancak bu doğru değil. Hiçbir Türk kurganında yakma geleneği yoktur. Yakma geleneği genelde Traklara ait. 
Ben bunların daha çok Traklarla ilgili olabileceğini düşünüyorum. Bu aşamada bunların bir Türk mezarlığı olduğunu söylemek çok doğru değil. Bundan 3000 yıl öncesinden bahsediyoruz. 
O zamanlarda Türk adı bile yoktu." dedi."

"Yeditepe Üniversitesi, Tarih Bölümü Başkanı Prof Dr. Ahmet Taşağıl, Beşiktaş'ta gün yüzüne çıkarılan 
tarihi kalıntılarla ilgili konuşmak üzere Habertürk TV canlı yayınına katıldı.
Taşağıl, açıklamasında "Bu mezarlar Türklere ait olabilir" dedi. Moğolistan'daki MÖ 1100 yıllarına tarihlenen Tunç ve Bronz Dönemi'ndeki kurgan mezarlarıyla tip olarak aynı olduğunu belirten Taşağıl, oradaki cenin şeklindeki iskeletlerin 
aynısının Moğolistan'da bulunduğu bilgisini verdi.
Ölü yakma geleneğinin Türk gelenekleri arasında yer aldığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, mezar tiplerine göre inceleme yaptığını ve bu sonuca vardığını belirtti. Taşağıl, kesin bir sonuca varmak için karbon 14 ve 
DNA testinin yapılması gerektiğini açıkladı. " basın/videolu



"Common personal, tribal and geographical names in these languages are evident enough to demonstrate 
the common roots of the Mediterranean and Turkic civilizations. 
The list below covers Thracian-Turkic onomastic parallels:"
"Thracian toponyms which correspond to mixed types of onomastic units in Turkic languages:"
by Prof.Dr.Cingiz Garaşarlı - from page 28 link 



Cengiz Özakıncı‏ "Leon Cahun 1873'te Fransa'nın Franklardan önceki halkı Türklerdi deyip kanıtlamış, Renan tarafından tehdit edilince görüşünü değiştirmiştir." demesi, Dönmez'in fikrini değiştirmesini de açıklar herhalde....
Çünkü bir kaç hafta önce farklı bir düşünceye sahipti!...










Öncelikle Kurgan kültürü Türk kültürü içinde yer alır. O dönem belki Türk olarak geçmiyor adımız ama Turukku, Turcae, ya da "Turki kralı İlşu Naili" deki gibi Turki diye geçiyor. Ayrıca Türklerin boy adlarıyla da anıldığı aşikardır, Kıpçak, Avar, Peçenek, Hun, Karluk, Avşar, İskit, vs. gibi, Türk soyadımızdır. Ne ki, SS ve Yamna kültürü de Türk içinde görülür ki Kafkaslardan, Ukrayna topraklarına kadar görülen kurganların hepsi de Türk kültürü içerisinde yer alır. Ölü gömme geleneği öyle kolay kolay başka kültürlerin kabullenip kopyalayıp kullanabileceği bir şey değildir. Gömülenler ya Türk kültürü içinde yaşamıştır, ya da bizzatı Türk soyadlı bir topluluktur. Ayrıca, her ne kadar Trakları Hint-Avrupa dil grubundan saysalar da, Trakların arasında Türkçe adlar görülür. Kimmer İskitlerle de iç içe yaşamış bir topluluktur. Türklerde hem yakmış hem de gömmüştür, yani Dönmez'in dediği gibi tek yönlü değildir ölü gömme geleneği. Batı, Türk kültürünü, sanatını, geleneğini ve de tarihini saklamaktadır, Anadolu onlara göre kendilerine aittir ve Türkler işgalci konumundadır bu sebeple de, onların düşüncelerine göre, geldikleri Orta Asya topraklarına geri dönmelidir. Göbeklitepe den çalınan o heykel nerededir? Çalınan heykelin Hakasya'da ki Okunev heykelleriyle aynılığı mı ürkütmüştür? ki Okunev Türk-Moğol kültürü içerisinde de görülür, lakin o heykellerin üzerinde Göktürk alfabesiyle yazılmış yazıtlar mevcuttur. Bir başka kültüre ait bir anıtın üzerine kendi yazısını vurmaz Türk, atalarına ait olduğunu biliyordu o topluluk, üzerinde yazı bıraktı. Türk dediğimiz zaman sadece Türkiye Türklerini kastettiğimizi sanıyorlar, halbuki biz tüm Türkleri kastediyoruz. Hint-Avrupa çalışmaları nasıl ırkçılık olarak algılanmıyorsa, Türkoloji çalışmaları da ırkçılık olarak algılanmamalıdır! Türkçe'nin Akadça üzerindeki etkisiyle Farsça ve Arapça'ya da etkisi vardır, bundan dolayı da Türkleri Göktürklerle başlatmak tarihin en büyük saçmalığıdır... Bugün bile, Hun, İskit, Avar, Peçenek, Kıpçak, Memluk, vs. diye yazdığımız zaman, bizden başka Türk olduğunu bilmeyen milyonlarca insan var !..

Kısaca, Kurgan Kültürü'nün Hint-Avrupalılar ile hiçbir ilgisi yoktur! DNA araştırmalarına gelince; Sagalassos için yan çizmişlerdi ya, Türk çıkınca, "işçiler çıplak elle kemikleri tuttu" diyerek sonuçların üstünü örtmüşlerdi... Kazak kızımızın da DNA sı Amazon'da çıkınca kestirip atmışlardı ki Türk diyememişlerdi! Yani, Beşiktaş kurganlarından çıkardıkları kemikler üzerinde yapılacak olan DNA testine, önümüzdeki örnekler ışığında ne kadar güvenebiliriz?...Ya Göbeklitepe'den çıkan kemikler? Ne yapacaklar bakalım, bekleyip görelim... İlaveten, akademisyenlerimiz niye sadece "batılıların" yazdıklarını kaynak olarak baz alıyor da, "doğuluların" (yani Azerbaycan'dan, Kazakistan'dan) kaynaklarına bakmıyor?... Sevgiler, SB.


Gerçekleri kim inkar ediyor ve üstünü örtüyorsa, 
bilin ki Türk ve Türkiye aleyhine çalışıyor...!